İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen İZKİTAP – 6. İzmir Kitap Fuarı’nın onur konuğu müellifi Mehmet Eroğlu, Dila Taşçı moderatörlüğünde düzenlenen “Mehmet Eroğlu’nun 50 Yılı Aşkın Edebiyat Serüveni” başlıklı söyleşide okurlarıyla bir ortaya geldi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin konut sahipliğinde, İZFAŞ ve TACT Fuarcılık iş birliğiyle 17-26 Ekim tarihlerinde düzenlenen İZKİTAP-6. İzmir Kitap Fuarı kapsamında fuarın onur konuğu müellif Mehmet Eroğlu, okurlarıyla bir ortaya geldi. Çağdaş Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden, yazdığı romanların yanı sıra televizyon ve sinema için senaryolar da kaleme alan Mehmet Eroğlu, 50 yılı aşkın edebiyat serüvenini ve yazma sürecini paylaştı. Eroğlu, okurlarıyla buluşmanın yanı sıra genç edebiyatseverlerle tecrübelerini paylaşarak hem ilham verdi hem de edebiyatın yeni durumuna dair değerlendirmelerde bulundu.
Eroğlu, yazmanın kendisi için bir hayat biçimi olduğunu belirterek, “Yazmak, insanın içinde var olan bir şeyi dışarı vurma muhtaçlığıdır. Yazmazsam yaşayamam gibi… Yazmak çok kıymetli bir boşalma aracı. Bizim jenerasyon, yani 68 nesli, travmatik bir periyottan geçti. Bu travmadan kurtulmanın yollarından biri de yazmaktı. Yazayım demekle olmuyor doğal. Onun için birikim gerekiyor. O birikim de okumak” diye konuştu
İlk romanı Issızlığın Ortasında ile 1979’da Milliyet Roman Ödülü’nü kazanan, lakin 12 Eylül rejimi tarafından sakıncalı bulunup hiçbir yayınevi tarafından basılmayan, birinci romanının devamı niteliğindeki ikinci romanı Geç Kalmış Ölü’yü de birebir münasebetle uzun mühlet yayınlatamayan Eroğlu’nun her iki romanı da 1984’te yayımlanıp hem Orhan Kemal Roman Armağanı’na hem de Madaralı Roman Ödülü’ne layık bulunmuştu. Mehmet Eroğlu, “İlk kitabımı reddettiler, ikinciyi de. Üçüncü var, dedim. ‘Biraz bekle’ dediler, beş sene bekledim. Sonra bir tesadüfle hepsi birden yayımlandı. Yazmak, kitabın basılmasını bekleyerek olmaz” diyerek yazmaktan vazgeçmediğini vurguladı.
“Dedektif romanı yazmak üzere bir niyetim yoktu”
Eroğlu, son yıllarda büyük ilgi gören ve sinemaya uyarlanan “İyi Adamın 10 Günü” polisiye serisinin nasıl ortaya çıktığını şöyle anlattı: “Bir ders için örnek olsun diye dört dakikada bir öykü kurguladım. Yardımcı hocam ‘Bunu neden yazmıyorsun?’ dedi. Aklımda dedektif romanı yazmak diye bir şey yoktu, fakat örnek olsun diye sınıfta anlattığım kıssayı aşağı üst 2 buçuk ay içinde yazıp bitirdim. O yazılınca yayınevinin güzeline gitti. Bir tane daha istedi. Ondan sonra bir tane daha istediler. Sonra bir tane daha istediler, ondan sonra da oyuncular istedi, işte bu türlü gitti. Yoksa niyetim dedektif romanı yazmak değildi. Niyetim bilim kurgu yazmaktı.”
Roman ve insan odaklı bakış
Edebiyatın temel gayesine dair değerlendirmelerde de bulunan Eroğlu, romanın beşerle var olan bir uğraş olduğunu söyledi. Eroğlu, “Edebiyat, olay anlatmak için icat edildi. Her vakit odağında insan olan bir uğraştır. Roman, bugüne kadar açığa çıkarılmamış insanlık durumlarını tespit etmekle yükümlüdür. Bütün büyük eserler, trajik kahramanlarla ilgilidir. Şayet roman kahramanının yazgısıyla ülkenin mukadderatı örtüşürse, kalıcı eserler ortaya çıkar” dedi.
Müzik ve disiplin
Eroğlu müzikle olan münasebetine dair soruya ise şöyle karşılık verdi: “Müzisyen değilim ancak müziği kullandım. Bir periyot sigarayı bırakmak için saksafon çalmaya başladım. Birinci iki ay ses çıkaramadım, fakat iki buçuk yıl inatla çalıştım. Sonunda çalabildim. Şunu söyleyebilirim; disiplinli ve inatçı çalışırsanız her şey mümkün. Ben saksafon çalabildiysem, siz uçabilirsiniz” diye konuştu.
“Roman, yüreğinizi titretiyorsa edebiyat değişmemiş demektir”
Eserleri hakkında bilgiler veren ve ortaya çıkış süreçlerini de anlatan Mehmet Eroğlu, yazarlığa yeni başlayanlar ve edebiyatseverler için öykü anlatmanın ehemmiyetine dikkat çekerek, “İnsanlar artık bir şeyi sıkıntı anlatıyor. Başlangıç, gelişme, sonuç… Bunu becerebilen çok az. Şayet okuduğunuz bir roman hala yüreğinizi titretiyorsa, edebiyat değişmemiş demektir” dedi.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı
